CLICK HERE FOR THOUSANDS OF FREE BLOGGER TEMPLATES »

16 Aralık 2009 Çarşamba

Arkadaşlarla haftasonu...

Cumartesi, Emir ve İrem’in doğumgününe gittim.
Nehirle benim doğum günümü kutladığım "Portakal Parti Evi” ndeydi doğumgünleri. Yine ikramlar ve ev sahibelerimizin güleryüzü, ilgisi inanılmazdı. Bizi unutmamışlar :)

Geçen sefer keşfettiğim oyuncaklara yenilerini ekledim.
Kimi zaman bir asker oldum.

Kimi zaman bir şövalye.

Kimi zaman aldım elime gitarı şenlendirdim ortalığı.

Yeni arkadaşlar bana özel ilgi gösterdiler.

İrem ve Emir pastalarının mumlarını üflerlerken maytapı tutmaya çalışıp elimi yakmama rağmen neşemden birşey kaybetmeden oynamaya devam ettim.

Nehir incik boncukları görünce dayanamıyıp hepsini takmak istedi.

Uraslara beraber ona yadım edelim dedik.

Bir ara baktım Uras Nehir’e sarılıyor.... “hoopp ne oluyoruz” dedim, kaldırdım yumruğumu.

Uras hemen yanıma geldi “abi, ayıp oluyor ama” deyip sarılıp öptü de barıştık.

Pazar Yiğit Can ile beraberdik.
Evin altını üstüne getirdik.
Sonra oturup hepberaber keyifli bir akşam yemeği yedik.
Haftasonlarını ve arkadaşlarımla olmayı çok seviyorum.

Yüzümde hep böyle bir gülümseme oluyor...



10 Aralık 2009 Perşembe

Terrible one, two,three...*

Türkçe meali; korkunç bir, iki, üç.
“Terrible two” yu duyduk da bu terrible one ve terrible three de nereden çıktı diye düşünüyorsanız, buyrun açılımı:
Terrible one:

İlgiyi, sürekli ellerinizden tutup beliniz kopana kadar evin içinde 1500 tur attırırarak, elindeki oyuncağı ile 2500 kere al-ver oynayarak, gece uyanıp oyun oynamak isteyerek sizden talep eder. Ağzımı kaparsam yemeğimi yemem, ya da “brüttt-dürttt- prrr” gibi sesler çıkarırsam yemeğim karşımdakinin üstüne püskürür, ağlarsam istediğimi yaparlar,deli gibi çığlık atabilirim gibi kendini ve istediklerini yaptırmayı keşfettiği bir döneme giren bu “terrible one”lar cinnet geçiren bir ebeveyni yeni kullanmaya başladığı anne-baba sözcükleriyle, yanağa kondurulan bir buseyle de anında yine kendi cephesine çekecek kadar kurnazdır.
Terrible one’ların bir diğer özelliği yeni yeni başlayan ilk adımlarıdır. Ki bu da sürekli peşinde koşturup “aman kafasını vurmasın, aman şunu kırmasın” şeklinde ekstra bir efor gerektirir. Geceleri sıkça uyanıp evebeyinlerinin uykusuz geceler sonunda telef olmasına sebep olsalar dahi kendileri enerjilerinden bir gıdım dahi kaybetmezler.

Terrible two:
Terrible kelimesinin hakkını verecek kadar korkunçturlar. Favori kelimeleri “hayıy” dır. Her türlü cümleyi olumsuz kullanabilme yeteneğine sahiptirler. Örneklerle ilerleyelim:
Ne yemek istersin?Yemiycem.
Giyinip dışarı çıkalım.Giyinmiycem.
Oyuncağını beğendin mi?Beğenmedim.
Bu cümlellere sıkça “istemiyorum, sevmiyorum, yapmıycam” kelimeler eşlik eder.
Tüm itirazlarla birlikte her işi kendileri yapmak isterler. “Kendim” kelimesi diğer bir favori kelimedir; Kendim yiycem, kendim fırçalıycam, ben çıkıcam, ben içicem. Hele bir müdehale etmeye kalkın. Çığlıkla karışık bir “yaaa bırakkkkk” isyanıyla karşı karşıya kalırsınız.
İstekleri emir olan “terrible two” ların isteklerini yerine getirmezseniz vay halinize. Kendini yere atmalar, elindeki oyuncağı etrafa fırlatmalar, eşyalar saldırmalar, kişilere saldırmalar, yakıp-yıkıp,kırıp dökmeler. Hele bir de ortamda bir “terrible two” ile birlikte “bir terrible one” var ise size şiddetle siper almanızı öneririm. Bir örnekle açıklayalım.
Terrible two kendi halinde elindeki oyuncakla oynamakta, terrible one merakla, terrible two’ya karşı ilerlemektedir. Elini atıp terrible two’nun oyuncağına dokunduğu anda olay kopar. Öncelikle tüm oyuncakların hakimi olan “terrible two” bağırmaya başlar “yaaa bırakkk benimmm”. Hiddetlenen terrible one da çığlığı basıp oyuncağa doğru tekrar hamle yapar. Terrible one’ın laftan anlamadığı gören terrible two şiddete yönelip terrible one’a doğru elindeki oyuncağı hışımla fırlatır. Bu saldırı büyükler tarafından engellense bile terrible two sinirini alamadığından ikinci bir atağa kalkarak elindeki başka bir oyuncağı fırlatmasıyla oda kapısın camı tuzla buz olur. Kısa süreli sükunet ve az buçuk korkmuşluk atlatıldıktan sonraki ilk cümle nedir biliyor musunuz?
“Anne ben camı kırdım!” yani yine “ben yaptım” olgusuna takılmıştır. Daha da fenası dalga geçer gibi yeni camı göstererek “çok güzel oldu” der.
Terrible two’ların bir diğer zorlayıcı yönleri bitip tükenmeyen enerjileridir. Dur durak bilmeden koşmaları, konuşmaları, hoplamaları zıplamaları tüm gün insanın peltesini çıkartır. Gece ise gün içinde yaşadıklarını gece rüyalarında yaşamaya devam ettiklerinden deriiin bir uyku ebeveyinlere haramdır. Bir gece “penguenli pasta” bir gece “iyki doğdun Uras” bir gece “gelmiycem” başka bir gece “anne elimde karınca var” gibi sayıklamalarla defalarca uyanabilir. Limit şu an için gecede 8 defadır.
Terrible two’ların tüm bu zorluklarına rağmen yeni kurmaya başladıkları cümlelerle çıldırttıkları anne-babalarını yumuşatma teknikleri çok meşhurdur. Ancak her geçen gün “korkunçluğun” şiddetinin artmasına bağlı olarak artık zaman zaman bu sevgi sözcükleri ya da şirinlik numaraları artık anne-babaya sökmemektedir.

Terrible three:
Sakin, normalde küçük şeylere sinirlenmeyen, gerekmedikçe bağırmayan “therrible three”, yukarda bahsi geçen iki canavar neticesinde artık kendini tanıyamaz hale gelmiştir.
Yukarıda bahsedilen geceler sonrasında uykusuzluk tavan yapmışken, iş ile ev arasında mekik dokuyup, eve geldiğinde tek kolu “terrible one” tek kolu “terrible two” tarafından çekiştirilip. Terrible one ile 1500 bel büktüren yürüyüş üstü terrible two ile atçılık oynayıp, yemek vaktinde terrible two’nun itirazlarıyla savaşıp, terrible one’ın ağzını açmaya çabalıyıp, püskürtmelere göğüs gerip, sonrasında oyuncak kavgasını ayırmaya çalışırken aldığı darbelere dayanan, sağında ve solunda camları sallayacak derecede çığlık atan canavarları nasıl susturacağını bilemeyen ve susturamayan, terrible one’ı terrible two’nun gazabından korumak için göbeği çatlayan, terrible two’ya “gecede 50 kere “yapma düşeceksin, yapma kıracaksın, yapma dökeceksin, yapma bozacaksın, yapma canı acır, yapma canım acıyor” diyen “terrible three”nin sonu nedir?
TERRİBLE yani KORKUNÇTUR!
Terrible three kendini tanıyamaz hale gelmiştir. Kendini “YAPMA dedimSANAAA! diye bağırırken, omuzlarından sıkarak tuttuğu terrible two’yu sarsarak,azarlarken ve hatta bu sıkı tutuşu canını acıtacak derecede yaparken, ceza verirken, güç savaşına girerken bulmaya başlar sıkça. Sinir hali geçip herşeye normale döndüğünde ise korkunç bir vicdan azabıdır geriye kalan. Tüm bunlar tekrarlanınca defalarca, önce oturup hüngür hüngür ağlarken bulur kendini terrible three... sonra da bu satırları yazarken.
Bir çeşit vicdan rahatlatması mısıdır, ya da benzer yaşanmışlıklar duymak isteği midir, bilinmez.
Tek bildiğim madem bu blog sizin için ve madem ilerde okuyacaksınız bu satırları siz küçük canavarlarım, zannetmeyin ki anneniz sizden şikayetçi. Evet kabul ediyorum, çok zorluyorsunuz çoğu zaman beni ama bilin ki herşeye rağmen çok ama çok seviyorum sizi...

*: Terrible: korkunç demek
“Terrible two” diğer bir deyişle “korkunç iki”, iki yaş ve civarındaki çocukların yaşadığı “iki yaş sendromu” olarak adlandırılan bir dönem.



glitter-graphics.com

2 Aralık 2009 Çarşamba

Hergün bayram olsa

Ayyy valla hergün bayram olsa... Bayram demek; büyükleri ziyarete gitmek, gittiğin yerden hediyeler almak, sürekli çikolata yemek ve en güzeli anne ve baban işe gitmeden hergün gezmek demekmiş...
Bayramın ilkgünü büyükleri ziyaret ettikten sonra, üçüncü ve dördüncü günü gezdim durdum.
Pazar günkü planımız Uraslar, Alyalar, Emir ve İremlerele birlikte Şile'ye gitmekti. Ancak pazar günü şakır şakır yağmur yağıp, arap kızı camdan bakınca programımızı İstanbul içine yönlendirdik. Annemin, internetteki "çocukla nerede rahat yemek yenir" araştırmaları sonucu Ataşehir Sahan'da karar kıldık. Oyun odası gerçekten pek çok çocuğa yetebilecek olan bu yerde ben çok eğlendim. Arkadaş bile edindim. Hatta onunla evcilik oynadım.
Çok kalabalık bir grup olmamıza rağmen hepimiz ayrı alanlarda oynadığımızdan Emir-İrem ve Urasla hiç resmim yok. Alyanın olduğu şu resim dışında hepimiz kendi halimizde takıldık.
Nehir de burada çok eğlendi, oyuncaklara tırmanıp kaydıraktan kaydı. Biz kendi halimizde eğlenirken, annemlerde rahat rahat yemeklerini yediler. (şşşttt abicim sen benim kız kardeşimin tepesinde ne arıyorsun? Almayayım aşağıya!!!)
Pazartesi günü ise havayı güzel görünce iptal ettiğimiz Şile programını yapmaya karar verdik. Baktım hava bol güneşli, taktığım gözlüğümü, bindim arabaya, çıktım yola...
Şileye varır varmaz ilk işimiz Urasla buraya geliş kararımızı kutlamak oldu. Hemen "timsah yürüyüşü" yaparak kutlama yaptık.

Baktık kumlar sıcak yayıldık iyice kumlara...
Sonra biraz oyuncaklarla oynadık,


Üst üste- alt alata yuvarlandık, hatta bir akadaş bile bulduk kendimze.



Nehir kendine kocaman bir köpek buldu, ve yanından ayrılmadı.

Anneler, oyuncak kavgası ve çıkan botlarımız dışında pek rahat ettiler...

Deniz kenarına kaçtığımızda, ya da kumlandığımızda iş babalara düştü...
Açık hava, kumlarala boğuşma derken dönüş yolundaki halimizi az çok tahmin etmişsinizdir :)

Yaaa hergün bayram olsa olmaz mı....