CLICK HERE FOR THOUSANDS OF FREE BLOGGER TEMPLATES »

26 Aralık 2011 Pazartesi

Kendine dönüş




Bir yıl...


Bir koca yıldır yazmamışım.


Bahaneler bulabilirim; çok yoğundum, şehir dışındaydım, hiç vaktim yoktu, iş bütün zamanımı alıyordu, çok yorgundum...


Hepsi bahane...


Ben, beni kaybetmiştim aslında...




İş hayatının çarkları arasında öncelik sıramı şaşırıp, herşeyi ikinci, üçüncü, dördüncü sıraya atmıştım.


En sona da kendimi atmışım meğersem.


Bir yıl mı sürdü anne bunu anlaman diye sorabilirsiniz.


Eğer bu satırları 17-18 yaşlarında okursanız pek bir anlam ifade etmeyecektir.


İş hayatına yeni başladığınız dönemde de öyle.


Ne zaman ki 5 yılı devirip iş hayatının cilveleriyle tanışırsınız o zaman tekrar okuyun bu satırları olur mu?

Ve benim gibi siz de düşünün hayatınızı.




Her gün sabah altı buçukta aynı yoldan geçiyorum servise gitmek için. Hedef: işe ulaşmak.


Hayatı ıskalıyorum her defasında.


Koştur koştur servisi yakalamaya çalışırken, havadaki deniz kokusunu, yoldaki kediyi, dükkanını yeni açan manavı kaçırıyorum.


1 saat süren yolda uyukluyorum çoğu kez.


Cama vuran yağmuru, yan arabada müzikle dans eden kızı, güneşin doğuşunu kaçırıyorum.


Kapanıyorum camdan bir fanusun içine. Plaza-center ne derseniz deyin.


Akvaryumdaki balık benden daha farkındadır dışarının.


Arkam dönük cama kaçırıyorum küçük anlarını hayatın.


En çok da sizlerin anlarını kaçırıyorum.


Uyandığınızdaki mahmur halinizi, yuvaya giderken ki mızıldanışınızı, yuvadan alınırken faaliyetlerinizi gösterme heyecanınızı...


Yorgun argın döndüğümde yanınıza 1-1,5 saat kalıyor sizlerle geçirilecek bana.


Çok popüler ya "kaliteli vakit geçirmeye" çalışıyorum sizlerle. Ne kadar kaliteliyse???


Çalışan anne kelimesinde bile ilk sırada "çalışan" yer alıyor. Ama ben part-time anne, ve hiç Başak olamamaktan çok mutsuzum.


Ben anne çalışan olmak istiyorum. Ben hayata, sizlere, kendime daha çok zaman ayırmak istiyorum.



Bazen sabah giderken yarı araladığınız gözlerinizle "anne işe gitmeee" diyorsunuz ya... keşke mümkün olsa.


İş hayatımın bir parçası olmak zorunda... ama parçası "bütünü" değil.


Herkes yeniyıla girerken alır ya radikal kararlarını. Ben yeni yıl öncesinde alıyorum bu defa.


Daha pozitif, daha sağlıklı, daha verici ve daha ilgili bir Başak olabilmek adına işi hayatımın "bir parçası" haline dönüştürme eylemimin ilk adımını atıyorum bugün.


Cesaretimin kırıldığı, sözlerimi unuttuğum anlarda lap top'un ekranındaki resimlerinize bakmayacağım artık.


Zamanım yok demeyip arayacağım fırsat yaratıp.


Daha az yoracağım kendimi, daha az stres yapacağım yetiştirmeye çalışırken bir şeyleri ki daha çok size kalsın içimdeki ben.


Ama siz siz olun söz verin bana...


Ya sevdiğiniz işi yapın, ya yaptığınız işi çok sevin ya da hayatı asla kaçırmayın işiniz uğruna...