CLICK HERE FOR THOUSANDS OF FREE BLOGGER TEMPLATES »

29 Haziran 2008 Pazar

Su kuşu...

Daha doğduğu günden belliydi suyu sevdiği, seveceği . Ama 6 küsür aylık bir adamdan böylesi bir performans beklemiyordum. Buz gibi suya gözünü kırpmadan girmesi, dudakları titremesine rağmen çıkarmaya çalıştığımızda yaygarayı basması , ellerini ayaklarını çırparak ağzına burnuna yüzüne gözüne su kaçmasına rağmen ağlamadan suyun içinde kalması, aksine simidine koyduğumuzda yaygarayı basması lakaplarına bir yenisini eklememize sebep oldu : SU KUŞU :)



İşte konuşan foto'lar eşliğinde havuz maceramız :)





Bu şapkayı taktıklarında artık anlıyorum ki... HAVUZA GİDİYORUZZZ :)


Hemen mayomu giyip havuz kenarından suyun sıcaklığını kontrol ediyorum...


Başparmağımı bir daldırayım bakayım... hımm gayet güzel, tam yüzme kıvamında.



İşte giriyorum...





HARİKA !!!








Biraz yüzeyim,bakın ayaklarımdan çıkan dalgalara...




Bu da nereden çıktı şimdi?!? Çok sıkıcı ağlayacağım galiba...



Yüzünce insan acıkıyor :)




Biraz dinlenip,enerji toplayıp,tekrar havuza :)




Yarın yine gelicez, söz dii mi? bakın bozuşmayalım!!!






glitter-graphics.com

26 Haziran 2008 Perşembe

Efe Deniz Milli Takıma Başarılar Diler :)

19/6/2008





Yensen yenilsen kalbim hep senle...

Babalar günü süprizi


16/6/2008

Bizim iki bıcır düşündüler taşındılar babalarına manevi hediyeler vermeye karar verdiler.
Efe Deniz bunun için hararetli bir çalışmaya girdi.
Anneanne ve dede desteği ile önce eller boyandı...ama bir türlü açık bir şekilde el izi çıkartmayı başaramadık...


Aaa mama var ben niye burda bu kartonla oyalanıyorum...
Sonra gıdıklana gıdıklana ayaklar boyandı...
Yapma anneannene çok gıdıklanıyorum


Bastığım yerde iz bırakırım


Kısaca tam anlamıyla, tabiri caizse “el emeği,ayak nuru :)” bir çalışma ile aşağıdaki hediyeyi hazırladı..

İlk sanat eserim :)



İkinci bıcıra gelince;
O biraz sabırsız çıktı ve babasının, babalar gününü biraz erken kutlamak istedi.
Önce bir kutu içine hediyesini yerleştirdi ve üstüne de ekteki mektubu yerleştirdi.


Kutunun içinden ne mi çıktı ...

SÜPRİZZZ :)


Sadece babamıza değil bana da güzel bir süpriz oldu.

PS1: %40 kız diyenler öpüyorum yanaklarınızdan,
PS2: Çocuğuyla çocuk olup, kalbindeki duyguları sınırsızca paylaşan tüm babalar,


BABALAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN:)

Tahmin sonuçları ve... kazanan sonuç

14/6/2008

Valla hepinize teşekkür ederim. Aşağıda yazan tahminler neticesinde ;
Kullanılan tahmin sayısı :10
Erkek diyenler: 6
Kız diyenler: 4 kişi.

Yani tahminlere bakıldığında %60 erkek tahmini ağır basıyor.
Sonuç mu?
Belki yarın,belki yarından da yakın :)


9/6/2008 - :))
Yazan: www.damlabebek.blogspot.com hiç anlamam ben böyle şeylerden..hani büyükler bilir yok ekşi isterse canın kız tatlı isterse erkek falan. yoksa tam tersimiydi :)) o yüzden senin yazdıklarından tamamen bağımsız sadece hissederek ben erkek diyorum :))

9/6/2008 - www.nazlitopkaya.blogspot.com
Yazan: ilknur erik yediğine göre ye ekşiyi çıkar ayşeyi demişler bence kızzzzzzzzzz

9/6/2008 - :)
Yazan: Ahmet DAYI :) İçimden bi ses kız diyor başak ablacığım :) Bana malum olabilir korkun derim :)

10/6/2008 - kızımız geliyoooooooooooooooooooo
Yazan: Hale teyzen zaten gelinin olacak...eeeee bi de damat lazım dimi........... durum böle olunca her ikisinin tadını da tatmış olursunnnn.... teyzen gibi..hhhaaahhhahhahhahhhhaaaaaaaaaaaaaaaaa canım sağlık doğsun da ister kız ister erkek olsun............ yeterki sağlıklı ol ve havan yerinde olsun..................... içime kız olacak gibi doğuyooooooooooooooooo.................... HADİ HAYIRLISI...........


10/6/2008 - Mercimek, sağlıklı olsun sevgi dolu olsun!!! :o))
Yazan: Şennur teyze İster kız ister erkek olsun ama anneciği ve babacığı gibi tatlı olsun. Sevgili ağabeyi, ilk gözağrımız ailemizin en bıcırı, en fıstığı, Efe Deniz i üzmesin... Mercimek, Ece gibi geliyooooo bana

10/6/2008 - - _ -
Yazan: bekirmertoglum tatlı ye al hakkıyı - eşki ye al ayşeyi derler büyüklerimiz ama ben bekir mert de çok tatlı yerdim :(( benim içimden erkek geçdi. sağlıklı sıhatlı bir doğum yaparsın inşallah. kocaman öpdük.

11/6/2008 - hihooo
Yazan: canito ERKEK !!! NOT:Kazanana hediye yok mu???

12/6/2008 - selam
Yazan: annesininoglusu selam.yazılarınızda dediğiniz gibi sizinle arkadaş olmaya geldik.görüşmek dileğiyle... (bu arada bebek bence erkek)

13/6/2008 - Erkek
Yazan: Gülay Başakcım sen hamile oldugunu söylediğin andan beri erkek hissediyorum. Ama eskilerden şuna çok inanırım: Popo büyüdüyse kız, karın büyüyorsa erkek... Çek bir resmini 4 boyutlu, daha net tahmin yazayım :))))

13/6/2008 - :))
Yazan: alp erkekkkk....:))

Kız mı erkek mi?

Son birkaç haftadır herkesde aynı soru ; bebeğin cinsiyeti belli oldu mu?
Bu sorunun cevabını öğrenmemize çok az kaldı.
Ama öğrenene kadar bir tahmin oyunu oynayalım dedim :)
Ben size Efe Deniz'e hamileliğimde ve bu hamileliğimde neler yaşadığımı yazayım, sizler de tahmin edin.
Bakalım % kaç, kız?, %kaç, erkek? tahmin sonucu çıkacak ve hangi sonuç kazanacak :)
İşte ipucu sayılabilecek yaşananlar;
Efe Deniz'e hamileyken ilk üç ay et namına hiçbir şey yiyemedim ama hiç sevmeme rağmen bol bol sebze yedim. az miktarda bulantıyı, yoğun kanama geçirmiş olmam sebebiyle yattığımdan tuvaletlere koşturmadan atlattım.
İlk üç ay geçtikten sonra ise, bol bol kebap, (etsiz) çiğköfte ve mağnum tükettim durum :) Ve yine 13.hafta itiberiyle öyle enerjiktim ki,plasentamın aşağıda olması sebebiyle hareketlerim kısıtlanana kadar bol bol gezdim,çalıştım,yüzdüm,hopladım zıpladım..vs.
Gelelim bu süpriz mercimeğin durumuna. İlk üç ay yine et-köfte..vs yiyemediğim gibi tek yiyebildiğim yiyecek makarna ve haşlanmış patates idi. Hatta bu durum 12. hafta itibariyle bitemeyip 13-14. haftalara kadar sarktı. Bu dönemde sanki herşey kokuyordu. Bulantım ilkine kıyasla çok olmasına rağmen sadece 2 kere çıkardım. Bir de, ilk hamileliğimde birkaç kez yaşadığım korkunç başağrıları bu hamileliğimde sayamayacağım kadar sık ve çok yaşandı.
Şimdi ilk üç ayı geride bıraktık, hala sebzeler pek hoş gelmiyor ama ufak ufak et yemeye başladım. Favori yiyecek kategorim ise meyve :) Hatta erik :) Ama geçen seferki enerji patlaması durumuna 16.haftaya girmiş olmama rağmen henüz ulaşamadım. Sürekli bir uyku hali durumu var ki sormayın gitsin.
İşte böyle...
Şimdi sıra sizde... Söyleyin bakalım sizce kız mı? erkek mi?

Star olmak zor iş :)

6/6/2008

Efe Deniz star, şöförüyle gezintiye çıkmış, sakin bir gün yaşamaktadır ama birden bire o da nesi???


Hiiii paparazziler!!!




Arkadaşlar,indirin kameraları,bi müsade edin...



Bakın kızmaya başlıyorum ama...



Çekmesene kardeşim,alırım makinanı...



Sakin adamı bile çileden çıkarıyorlar,töbe töbeee...

5.ay biterken


05/06/2008


Yarım yaşında oldummmm


Ha doğdu ,ha doğacak derken 6 aylık oluverdi bile.
Nedense ilk doğduğu günden beri, altıncı ay hep bir dönüm noktası olacakmış gibi geldi bana. Sanki ilk altı ay yeni doğan- bebek sınıfındayken, 6 aydan sonra bebek- çocuk sınıfında olacakmış gibi hissettim.
Sonuçta 5 haziran itibariye “buçuk” adam oldu beyimiz :)
Beşinci ayda Efe Deniz bize yine bir sürü süpriz yaptı bizlere.
İlk süprizi beşinci ayın ortasında pat diye çıkıveren dişi oldu :)
Biz acaba mı, bir kabartı mı ne var? diye kendi kendimize sorarken minik bir diş atıverdi kendini dışarı.

Dişim ve diş etlerim kaşınıyorrr

Ve en büyük korkumla yüzleşmiş oldum böylelikle. “Diş çıkarırken ateşlenip,huy değiştirip, tüm düzeni bozulacak mı?”. Bu saydıklarımın hiçbiri olmadı çok şükür ama bu dönemde iştahsızlık,sürekli kucağa alınıp ayakta durma isteği arttı. Bu ayakta durma isteği de gerçekten ayaklanmasını tetiklemiş olmalı ki, ikinci süprizini 5.ayın üçüncü haftasında birden bire kollarıma tutunup kalkmasıyla yaşamış olduk.



Hoopp işte ayaktayım

Şimdi tutunacak ne bulursa asılıp kendini kaldırıyor. Bacakları henüz güçsüz olduğundan kısa bir süre ayakta durup sonra popo üstü oturuveriyor :)

Elimi koyunca düşmeden oturabiliyormuşum...

Kendi başına oturma süreleri de uzadı birkaç dakika ancak dayanabilen miniğimiz artık çok daha uzun süreler oturabiliyor. Ama hala yüzüstü durma ile sorun yaşıyoruz.
Yüzüstü durmaktan hiç hoşlanmayan bıcır,sanırım bu gidişle emekleme diye bir eylemden hiç haberdar olamayacak.
Yemek konusuna gelince gündüzleri biberonla olan ilişkisi neredeyse sıfıra indi bizimkinin. "Kaşık olmadan yemem" triplerinde. Hatta boşta kaşık bulduğu zaman kendi kendine yeme denemeleri bile yapıyor.

Ama bu kaşık booşş :(



Kısaca bizimki şimdiden anladı galiba “abi” olduğunu, dişimi çıkartır,yemeğimi yer,ayağa kalkar büyüdüğümü ispatlarım der gibi bir hali var.

Bu ses nerden geldi? Şuradaki nesne ne? Meraklı ne demek?

Tabii tüm bu büyüme hevesiyle beraber artan merak ve ilgi, kendimizi bir anda bir “kaşla göz arası” döneminde bulmamıza sebep oldu.
Herşey kaşla göz arasında olabiliyor.
Örneğin şekil 1A’da gördüğünüz broşür oyalansın diye yolda eline verilmiş olup kafamızı başka bir yöne çevirdiğimiz anda kaşla göz arası kemirilmek suretiyle ekteki biçime getirilmiştir.

Mmmm çok lezetliymiş bu broşür...



Kaşla göz arası örnekleri, parçalanıp yarısı yenilen kağıt havlu, devrilen şekerlik, kapağı açılıp sallanamak suretiyle dökülen pudura ...vs gibi örneklerle çoğaltılabilir.
Buçuk adam olduğu şu günlerde en güzel şey ise tepkilerini çok güzel ifade etmeye başlaması.
Mesela biberon mamasını reddedip, sonra kaşıkla mama verdiğimizde “hah sonunda anladınız ne istediğimi” bakışı atıp, uzun süre arabasında kaldığında kollarını bize doğru uzatıp ellerini açıp kapatmak suretiyle “alın beni” diyebiliyor.
En güzeli ise keyifli olduğu zamanlarda gıdıklanırken atmaya başladığı sesli-çığlıklı kahkahalar.

Ayy katılacağım,gıdıklamasanıza yaaaa...



Bu kahkahaları duymak,insanın tüm dertlerini,tüm sıkıntılarını,aklındaki herşeyi uçurup götürüyor.
Dilerim hayatının her günü bu şen kahkahalarınla çınlasın benim “buçuk” aşkım...

Uçtu uçtu kuş uçtu...

30/5/2008

yandı yürek tutuştu...
Aldırmazdı kimseye..
Bak ne hallere düştü...
Günlerce hatta gece uyandığımda bile kafamın içinde çalıp durdu bu şarkı.
Ve haliyle RedBull Flugtug günü biz de o 85.000 kişinin arasındaki yerimizi aldık.
Tahmin edersiniz ki 85.000 kişinin arasında yer almaya kalkınca, hele bir de güne geç başlayınca yerin en arkada oluyor :)
Ve uçan makinaları çekiyorum zannederken abuk subuk,şeylerin resmini çekebiliyorsun. Şekil 1A


Kalabalığa bakın,hem karada hem denizde

Günün karlısı bizim oğlandı hemencecik iki dakikada arkadaş edinip kaynaştı :)


Merhaba Zeynep memnun oldum ben de Efe Deniz


Biz de baktık birşey göremiyoruz arabaların arkasındaki sembollerle resim çektirip, balkonumuzun serinliğine geri döndük...


Hiç işim olmaz uçanla kaçanla...

25 Haziran 2008 Çarşamba

Güzel günler

20/5/2008
Soğuk bir şubat gününde, ben mızıkıp duruken annem bana mevsimleri anlatıp ilgimi başka yöne çekmeye çalışıyordu.
O günden aklımda kalan “bak bu kar” ve içinde bolca güneş geçtiği için sadece “güneş”i hatırlayabildiğim cümleler.
Bu günlerde bu “güneş” kelimesini yine pek bir sık duyar oldum.
Bizimkiler sürekli “hava güneşli,sıcak,yaz geldi..vs” deyip duruyor.
Anladığım kadarıyla havayı ısıtan bu güneş, insanların ruhlarını da ısıtıp yüzlerine bir gülümseme oturtuyor. dıaşrı çıktığımızda herkes cıvıl cıvıl. Ben bile artık arabamda uyumayıp etrafı seyrediyorum.
Ama ne yalan söyleyeyim,şu güneş lafını duyduğumdan beri yaşadıklarım pek hoşuma gitti. Neyse benim doğa maceralarıma geçmeden Cuma gününe döneyim...
Cuma günü gündüz ayrı,gece ayrı heyecanlıydı annem. Sabah sabah hastaneye gidip ikli test yaptırdı. Önemli bir testmiş o yüzden heyecanlıydı. Ben de kardeşimi görecektim ama yolda uyuyakaldığım için göremedim.
Hem zaten pek de görülecek birşey yokmuş, ben her ultrasonda kıpır kıpır, kımıl kımılken, kardeşim, annemin tüm öksürmelerine,dikilip dikilip tekrar yatmasına rağmen sadece elini “gidin başımdan” der gibi hareket ettirip kaldığı yerden devam etmiş uykusuna. Heh heh heh, tembel birşey geliyor galiba. Sonuçlar için önümüzdeki Cuma bir daha gidecekmişiz hastaneye. Olley bayılıyorum beni dünyaya getiren doktora gitmeye. Her seferinde beni kucağına aldığında masasındaki bir sürü şeyi inceleme şansım oluyor :)
Cuma gecesine gelince...Ben anneannemde kaldım çünkü Cumartesi günü annemin, kardeşi mi ne, evleniyordu?!? E,ama annem tek çocuk değil miydi diye düşünürken, birden aklıma daha önce yazdığı bir yazıdaki cümle gelince anladım ;
“İnsanın hayatta,akrabalarından bile daha yakın olduğu, kendi elleriyle seçtiği insanlar vardır. İşte bu insanlar,size o kadar yakındırlar ki artık onlar sizin akrabanız olurlar.”
Hımm, demek bu yüzen, annem Serap teyzeye “kendi ellerimle seçtiğim kardeşim” diyordu...

Annem tombik yanak olunca benzerlik bozuldu :)

Hem zaten üniversite yıllarında kantindeki amcalar onları hep ikiz zannederlermiş :)
Sınav öncesi günlerde sabaha karşı çalışmaya başlamaları, Ortaköy yolunda yağmur yağarken şemsiyeyle “yağmur dansı yaparak yürümeleri”, sınavlarda kopya çekme maceraları, gecenin bir vakti mide fesadı geçirtecek yiyecekleri yemeleri, 12 deve karşılığında bile birbirlerini takas etmedikleri, "yavaş yavaş hasan şaş" lafından gına gelen Mısır tatilleri, cuma karar verip pazartesi Tunus’a gidişleri,ve ramazan sonu olduğu için boş sokaklarda iki başlarına şehri keşfedişleri, sabahlara kadar yaptıkları uzun sohbetler,dertleşmeler,gelecek hayalleri... tüm bunlardan bahsederken sanki o yıllara dönüp duygulandı annem. Ama sonra gözleri parladı ve “ne güzel artık ailecek yapacağız” tüm bunları dedi.

Ömür boyu mutluluklar...

Eh, ben de Serap teyze ve Kıvanç amcaya ömür boyu mutluluklar dilerken, biraz erken olacak ama beni arkadaşsız bırakmayın diyorum :)

Pazar gününe gelince, hepberaber caddebostan sahile gittik. Annemin,kene endişelerine rağmen, ben ilk defa doğayla tanıştım. Zaten bu anı bekliyormuşum. Daha beni yere koyduklarından 3-5 dakika sonra döndüm :) Evet, evet kendi kendime 180 derece döndüm. İnanmıyorsanız bakın,annem ikici turumda kare kare belgeledidönüşümü .


bakın şimdi hoppp paaaa laaaaa




Sonra yerde sıkılıp ağaçlara tırmanmak istedim ama sadece dallar ile idare ettim. Birkaç aya kalmaz çıkarım ben bu ağaçlara :)


Aaaaaaa....tarzann geliyorrr...
Güneş lafını yine çok sık duydum ve her duyduğumda kafama 2 numara büyük gelen şu şapkayı taktılar tepeme.


Yaa bırakın çıkarayım bu şapka bana büyükkk...

Bütün gün yeşillik,temiz hava, güneş derken gece uyku rekoru kırdım.Gece 21:30 da mama yemiş olmama rağmen 23:00'de uyuyup,sabah 04:30’a kadar “gık” bile demeden, annemi hayretlere düşürerek hiç uyanmadan uyudum :)

Pazartesi bir de baktım ne göreyim? Babam!
Allah allah acaba hasta mı normalde bu saatte evde olmazdı diye düşünürken öğrendim ki bugün "19 Mayıs Atatürk’ü anma, gençlik ve spor bayramı" yani: Atatürk'ün “Türk Milleti için bağımlı yaşamaktansa ölmek daha iyidir’ diyerek Samsun’a çıkarak, bağımsızlık ve özgürlük mücadelemizi başlattığı” günmüş. Böyle günleri küçük de olsam açıklıyor bana annem; ağaç yaşken eğilirmiş...
İşte bu yüzden, bu önemli gün tüm yurtta kutlanabilsin diye tatilmiş.
Hal böyle olunca, bizimkiler durumdan istifade edip, madem açık hava iyi geliyor bizim oğlana diyerekten Polonezköy’e götürdüler beni. Gerçi ben mamamı yiyip, altım değişip,temizlenip,giyinip çantam hazırlanıp çıkana kadar saat 14:00 oldu ama yine de Leonardo’da brunch 17:00’ye kadar sürdüğü için sorun olmadı.Bizimkilerde bu Leonardo’dan memnun kadılar ki yine gelelim dediler. (http://www.leonardo.com.tr/)

Ben bu Polonezköy’ü de çok sevdim. Çünkü burda bir sürü “ilk”imi yaşadım.
İlk defa, kavun,karpuz,şeftali tattım.

Kavunu da sevdim,sıradaki meyve gelsin...


İlk defa mama sandalyesine oturup bizimkilerle karşılıklı masada oturdum.

Ohh bee sonunda beni de masaya dahil ettiler!




İlk defa sırtımdan gıdıklanıp sesli kahkahalar attım.
Yapma babaaa...heheheh

İlk defa doğa fotoğrafı çektim. Evet evet, biraz deneysel oldu ama bu resmi ben çektim :)

Şşşttt baba, baksana ya resmini çekiyorum şurda, insan bir poz verir

Kısaca dolu dolu bir haftasonu geçirdim, gerçi niye beni düğüne götürmediler diye biraz bozuldum ama diğer günlerde kendilerini affettirmeyi bildiler :)

Neyse onu, bunu bilmem.. şşşttt anne! ...baba! ben alıştım doğa aktivitelerine her haftasonu beklerim ona göre...

İnek sütü mü? Formül mama mı?

12/05/2008

İnsan bebeği söz konusu olunca her konuda pimpiriklenip onun iyiliğini istiyor.
Bir önceki yazımda geçen bir cümle hem benim kafamı, hem de ortalığı karıştırdı.
“Efe Deniz, sütlü bisküviye bayılıyor.”...
Öncelikle hepinizin bizim iyiliğimiz için yazdığınız yorumlara çok teşekkür ederim.
Haftasonu doktor kontrolümüz vardı. Tabii haliyle doktorumuza ilk sorum “inek sütü” ile ilgili aldığım bilgiler hakkında oldu.
Kadir bey sadece gülümsedi ve Birleşmiş Milletlerin yayınladığı bir makale çıkardı önüme. Bu makalede mama firmalarının bazı ülkelerde reklama ve promosyona yatırdığı paradan –ki bu oran cirosunun %5’ini geçemez) , bahsediyordu. Rakamı çok net hatırlıyorum; 1 milyon dolar .
Diğer bir makalede ise Filipinlerin mama firmalarının reklam ve satışını engellemeye kalkmasıyla nasıl ticaretlerine ambargo konduğu, ve Sağlık bakanlarının bu uygulamada ısrarı sonucunda oğlu ile birlikte nasıl öldürüldüğü yazıyordu.
Daha önce ilaç firmasında da çalışmış biri olarak işlerin nasıl yürüdüğünü iyi bilirim. İlaç firmalarının, medikal firmaların, mama firmalarının tüm hastaneye hatta tüm doktorlara aynı şeyi söyletebilecek güçleri vardır. Hele ki firma güçlü ve yurtdışıkökenli ise. Eğer firma maddi olarak güçlüyes istediği gazetede istediği yazıyı çıkartır, istediği doktora istediği makaleyi yazdırır,istediği konferansta istediği cümleleri söyletir. Acı ama gerçek...
Tüm bu yazdıklarımdan zannetmeyin ki mamaya karşıyım ya da hiç mama kullanmıyoruz. Efe Deniz’in hala 6 öğünün 3’ü mama. Biri yoğurt (ki yoğurt yaparken de süt kullanmıyor musunuz?)
Biri meyve püresi, biri de ya sebze çorbası ya da sütlü büsküvi J Ama şimdilik 6.ayımız dolduğu andan itibaren hedefim, evde ne pişiyorsa ondan vermek ve mama olayını sonlandırmak.
Ayça’nın “pi’nik kuş” diye bir sitesi var. Aynı konu orada da tartışılmış ve yazılanları sizlerle paylaşmak isterim : http://www.pi.web.tr/aycao/?p=1137
Bir de burada Ayça’nın bir cümlesi benim çok hoşuma gitti , ben de aynen katıldığım için bu cümleye yine sizlerle paylaşmak istiyorum: “eğer doğada mama ihtiyacı olsa aptamil ağaçları olur ya da başka canlılardan aptamil elde ederdik..ama maalesef ki yok”
Diğer taraftandoktorumuz Kadir Tuğcu’nun konuyla ilgili görüşlerini yazdığı bir makale ve http://www.anneoluncaanladım.com/ sitesinde yazdığı “anne sütü ve rakipleri” yazısı mama firmalarının startejisini az çok anlatıyor. İlk makale biraz fazla tıbbi terim içeriyor ama eğer sıkılmazsanız aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
http://www.tumgazeteler.com/?a=114261

http://www.anneoluncaanladim.com/yazi.asp?id=424

Sonuç olarak, tekrardan hepinizin konuyla ilgili hassasiyetinize teşekkür ederim.
Ama pek çoğunuzun da yorumlarında yazdığı gibi her anne kendine göre besler, yetiştirir çocuğunu. Yani diğer bir deyişle kendi doğrularıyla. Kimimiz annemizin-kayınvalidemizin bize söylediklerini uygularız, kimimiz doktorumuzun yolunda gideriz, kimimiz tüm bilgi kaynaklarını araştırırız ama hepimiz kendi içgüdülerimizle tüm bu söylediklerimi harmanlar, kendi doğrumuzu yaratırız.
Kimi 6 aya kadar oturtmaz, kimi pastorize süt vermez,kimi mama vermez, kimi yere düşen emziği vermez, kimi yola düşen emziği verir,kimi hiç emzik vermez, kimi yolda emeklemesine müsade eder, kimi yere bırakmaz,...vs,vs bu liste böyle uzaarrr gider...
Ne kadar farklı olursa olsun düşüncelerimiz, davranışlarımız, yetiştirme tarzlarımız, hepimizin ortak noktası, çocuklarımız için en iyiyi istiyor olmamız.
Yazıma son vermeden önce, hepinizin, geçmiş...
ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN...

4.ay biterken



5/5/2008


5 Aylık oldumm



İyi ki işe dönmemişim. (Bir gün böyle bir cümle kuracağımı söyleselerdi asla inanmazdım :) )
2 ay sonra biten doğum iznimin üzerine eğer ücretsiz izin almasaymışım çok şey kaçıracakmışım.
Her yeni günün, Efe Deniz ile yeni bir maceraya dönüşmesini görmekten daha güzel ne olabilir ki hayatta...
Bugün itibariyle 5 aylık olan oğlumuz, 3. Ay yaptığı şirinliklere hergün bir yenisini ekledi.
Bence bu ayın en önemli iki olayı, katı gıdalara geçiş ve kendi yatağında uyumaya başlamasıydı. Önce katı gıdalara geçişimizden bahsedeyim.
Her doktor kontrolümüzde genelde aynı muhabbeti yaşıyoruz :
Kontrolün başında...
Ne kadar mama veriyorsunuz?
X çarpı 4 kez doktor bey.
Hımm çok veriyorsunuz, biraz mililitreyi azaltıp öğünü arttırın.
Kontrolün sonunda...
Kilosu 300 gr eksik. Siz ölçüyü aynı tutup bir öğün daha ekleyin...
Ve doktorumuz eğer sütü kabul ederse bir hafta sonra içine bebe büsküvisi ekleyerek yedirebileceğimizi söyledi. Baktık bizimki sütü gayet benimsedi, bizde yavaş yavaş önce süte katılmış büsküvi ile başlayıp, elma rendesi, sebze çorbası, sebze püresi derken kendimizi katı gıdalara geçmiş buluverdik.
Tabii biberondan sonra kaşıkla yemek yemek ilk başlarda biraz savaşa benzese de ellerini pantalonun içine sokup bu savaşı biz kazandık. (bakınız şekil 1A)





Şekil 1 A - Yanlış anlaşılmasın valla annem soktu elimi

Yine ilk denemelerde, yemeğin sonunda ensesi dahil her yeri yemek yedi bizim bıcırın :)(bakınız şekil 1B)



Şekil 1 B- Her yanım yedi

Kendi yatağında uyumaya başlaması ise bir anda oluverdi.
Nisan ortası gibi eşim de, ben de fena halde grip olunca, oğlanı da hasta etmemek adına uzun süre anneannesinde bıraktık. Eşim dayanamayıp arada bir gidip görerekten az da olsa ona da bulaştırdı ama en azından ateşlendirmeden ve hafif bir nezle ile kurtardık oğlanı.
Bu bir hafta, on günlük ayrılıkda sanki daha da bir uzayan bıcır beşiğe sığmayacak gibi gözüktü gözümüze. Bir de annemlerde öyle kollarını bacaklarını aça aça uyumaya alışınca, küçücük beşiğe koymaya içimiz el vermedi. Acaba sorun yaşar mıyız, uyur mu-uyumaz mı, korkar mı, birşey olur mu sorularıyla boğuşurken bir de baktık ki bizimki halinden gayet memnun J. Hatta öyle ki remen çocuğun uyku kalitesi arttı. Gece 20:00 de uyutmaya henüz alıştıramadık ama ben halimden memnunum. Çünkü saat 22:00-24:00 civarında uyuyup sabah 10:00’a kadar uyuyor. Sanırım uykuya düşkünlük konusunda bana çekmiş.
Bana çektiği başka bir konu ise ağlamaya başlamadan önce alt dudağın sarkması. (bakınız şekil 2A).
Ağlasam mı???


Artık isteklerini yüz ifadesi,el kol hareketleri ile ifade edebiliyor. En son numarası ise anakucağından babasına doğru ellerini uzatıp beni al der gibi ellerini açıp kapaması oldu (bakınız şekil 2B)

Şekil 2 B- Babaaa al beni...



Resimde hemen Efe Deniz’in yanında duran bıcır namı diğer Yiğit bebek, ise daha 20 küsür günlük.
Efe Deniz, Yiğit’e ben senin küçüklüğünü bilirim dese yalan olmaz hani ...

Ben senin içerdeki halini bilirim Yiğit beyy...



Kardeş alıştırma turu da denebilir buna :)

Tüm bunların dışında sürekli oturma, ve ayağa kalkma istekleri arttı.Hatta öyle ki mümkünse uyandıktan sonra şekerlemler dışında hiç yatmasın hep ya otursun ya kucakta gezsin istiyor.
Kollarından tutup ayağa kaldırdığımızda (yere sert şekilde bastırmadan) kendince 3-5 adım atıyor.

Yat yat nereye kadar,yürüycem ben artık...



Oturduğu zamanlarda laf dinleyip kendince bize laf yetiştiriyor. Eğer uzun süre ona cevap vermeden konuşursak hemen mızıkıyor.

Bayılıyorum sohbete katılmaya


Yattığı zamanlarda ise en büyük eğlencesi, çoraplı-çorapsız ayağını komple ağzına sokmak.
Son zamanlarda inceleme merakı başladı.Her yeni gördüğü şeye hele ki parlak ise dokunmak istiyor, uzuun uzuuun inceliyor.
Geçen gün ilk defa pastaneye girdik beraber. Rengarenk pastaları şekerleri görünce bizimki hepsini tek tek inceledi. Aldığım poğaçayı da tatmak için iki de bir elime hamle yapıp durdu.
Tüm bunlar güzel de, 5 ay oldu hala dönme eylemine dair bir sinyal yok. Ben elimle destek verirsem dönüyor. O zaman da uzun süre yüzüstü durmuyor, hemen basıyor yaygarayı. Yüzüstü durduğu süre boyunca da çok kısa aralıklarla kafayı kaldırabiliyor.
Bu durumu pek anlayamıyorum aslında. Anakucağındayken, tepesindeki oyuncak barına tutunup kendini çekebilecek kadar kuvvetliyken, yüzükoyun yattığında sanki kolları güçsüzleşiyor.
Neyse dönmeye başlayınca da 1 saniye bile yanlız bırakamayacağım göz önüne alınırsa sanırım en son şikayet etmem gereken durum bu olmalı.
Tüm bunlar sadece 1 ayda oldu.
Şimdi 5. Aya girdik bakalım bu ay ne süprizler yapacak bize...