CLICK HERE FOR THOUSANDS OF FREE BLOGGER TEMPLATES »

18 Haziran 2008 Çarşamba

Doktorum, Sibel Açıkalın'a


Küçüklüğümden beri hep şöyle demişimdir “ hayatta en zor meslekler insan hayatına müdahale eden mesleklerdir”. Bu meslekler çok çeşitli olabilir ama benim ilk üçüm hep aynıdır: doktorluk, hukukla ilgili her türlü meslek grubu ve öğretmenlik.
Şimdi düşündüğüm zaman diğer doktorlar alınmasın ama, kadın doğum doktorlarını ayrı bir yere koyuyorum. Çünkü onlar sadece bir değil aynı anda iki hayata müdehale ediyorlar. Ben doğarken doktor babama gelip “ya anne, ya çocuk...” demiş demesine ama uzuun bir ameliyat sonrası ikimizi de kurtarmış...
Hamilelik kimi zaman keyifli, kimi zaman sıkıntılı ama oldukça uzun bir süreç.
Kimi zaman fiziyolojik değişimlerin, kimi zaman kafandaki soru işaretlerin, kimi zaman psikolojik gelgitlerin aydınlatılmayı bekliyor hep bir yanında.
Her ay, hatta her 15 günde bir, sana ve bebeğine neler olup bittiğini, hamileliğinin nasıl ilerlediğini,neler yapman,neler yapmaman gerektiğini söyleyen bir desteğe ihtiyaç duyuyorsun.
İşte bu noktada ,9 ay boyunca, eşin ve ailenden sonra en önemli kişi doktorun oluveriyor hayatında.
En azından Sibel hanım benim için öyle oldu.
Korku içinde gecenin 10 buçuğunda “çok kanamam var dediğimde, kanamanın takip eden günlerinde, plasentam ile sorun yaşadığımda ve aklıma takılan binbir saçma soruyu her kontrole gidişimde paylaşmamda” o güler yüzlü melek ifadesiyle beni hep rahatlatıp, umudumu kaybetmemem için cesaretlendirdi.
Ben hep hayatın seçim ve tesadüflerden ibaret olduğuna inanmışımdır. İktisat mezunu olmama rağmen ilk iş olarak bir ilaç firmasında çalışmayı seçmeseydim, ne Ümraniye’deki Medicana hastanesinden haberim olabilirdi, ne de bu seçim sonunda tesadüfen tanıştığım ve neredeyse 4-5 yıldır tanıdığım Sibel hanımdan.
Bir de şansa çok inanırım. Ve de allahın şanslı kulu olduğuma :)
Eğer öyle olmasaydı pek çok arkadaşım defalarca doktor değiştirilerken ve bana ünlü pek çok hekimi önerirlerken ben hala “doktorumdan başkasını asla düşünmem “diye bahsetmezdim.
Kuş mu konduruyor doktorun, “hepsi muayene edip benzer şeyler söylüyorlar işte, ne farkı var” diye düşünenleriniz olabilir aranızda.
Aslında bu farkı anlamanız için Sibel hanımın kendi sitesinde yazmış olduğu girişteki tek cümle yeterli:
1994 yılının Kasım ayında büyük bir hevesle kapısından girdiğim Kadın Doğum Kliniği ve sonrasında muayene ettiğim, gebeliğini izlediğim, doğumunu yaptırdığım hayat çizgilerimiz değişik oranlarda kesişen tüm hastalarımı bir dönem beraber yolculuk yaptığımızı düşündüğüm arkadaşlarım olarak gördüm.”
Daha ne denilebilir ki?
Biz bayanlar aslında pek hoşlanmayız, bir kadın doğum uzmanına kontrole gitmekten. Hatta sırf bu gerginliği yüzünden, çocuk yapma kararı alana kadar hiç kontrole gitmemiş arkadaşlarım bile var. Öyle rahatsız, öyle gergin hisseder insan kendini. Sonuçta mahremiyet çemberinden içeriye çok da tanımadığın birini alırsın kontrol esnasında.
Oysa Sibel hanımın odasından içeri girdiğinizde yüzündeki o tebessümü ve sıcak karşılamasıyla kendinizi sanki bir süredir görmediğiniz bir arkadaş ya da bir akrabayı ziyarete gelmiş gibi hissediyorsunuz. Bu da kontrol esnasında ve odadan çıkarken kendinizi iyi hissetmenizi sağlıyor.
Tüm bu yaklaşımında sevgili doktorumun sanatçı kişiliğinin paynın büyük olduğunu da düşünmüyor değilim.
Ultrason sırasında yorumlar yaparken kullandığı sıradışı ve insanın kalbine dokunan cümlelerin yanı sıra sitesinde görebileceğiniz şahane resimler onun neden farklı olduğunu anlamanıza yetiyor . (http://www.sibelacikalin.com/)


Genelde insanlar, hep doğum gerçekleştikten sonra teşekkür ederler doktorlarına...
Tabii ki ben de edeceğim ... az kaldı J
Oysa hamilelik uzun bir süreç.
İşte bu yüzden yaklaşık 38 hafta boyunca yanımda olan , her an arayabileceğimi bildiğim, her kontrole gidişimde beni rahatlatan ve tüm badirelere rağmen bebeğimin sağlıkla bugünlere gelmesini sağlayan sevgili doktorum Sibel Açıkalın’a şimdiden, bu satırları okuyan herkesin huzurunda teşekkür ederim.