20/5/2008
Soğuk bir şubat gününde, ben mızıkıp duruken annem bana mevsimleri anlatıp ilgimi başka yöne çekmeye çalışıyordu.
O günden aklımda kalan “bak bu kar” ve içinde bolca güneş geçtiği için sadece “güneş”i hatırlayabildiğim cümleler.
Bu günlerde bu “güneş” kelimesini yine pek bir sık duyar oldum.
Bizimkiler sürekli “hava güneşli,sıcak,yaz geldi..vs” deyip duruyor.
Anladığım kadarıyla havayı ısıtan bu güneş, insanların ruhlarını da ısıtıp yüzlerine bir gülümseme oturtuyor. dıaşrı çıktığımızda herkes cıvıl cıvıl. Ben bile artık arabamda uyumayıp etrafı seyrediyorum.
Ama ne yalan söyleyeyim,şu güneş lafını duyduğumdan beri yaşadıklarım pek hoşuma gitti. Neyse benim doğa maceralarıma geçmeden Cuma gününe döneyim...
Cuma günü gündüz ayrı,gece ayrı heyecanlıydı annem. Sabah sabah hastaneye gidip ikli test yaptırdı. Önemli bir testmiş o yüzden heyecanlıydı. Ben de kardeşimi görecektim ama yolda uyuyakaldığım için göremedim.
Hem zaten pek de görülecek birşey yokmuş, ben her ultrasonda kıpır kıpır, kımıl kımılken, kardeşim, annemin tüm öksürmelerine,dikilip dikilip tekrar yatmasına rağmen sadece elini “gidin başımdan” der gibi hareket ettirip kaldığı yerden devam etmiş uykusuna. Heh heh heh, tembel birşey geliyor galiba. Sonuçlar için önümüzdeki Cuma bir daha gidecekmişiz hastaneye. Olley bayılıyorum beni dünyaya getiren doktora gitmeye. Her seferinde beni kucağına aldığında masasındaki bir sürü şeyi inceleme şansım oluyor :)
Cuma gecesine gelince...Ben anneannemde kaldım çünkü Cumartesi günü annemin, kardeşi mi ne, evleniyordu?!? E,ama annem tek çocuk değil miydi diye düşünürken, birden aklıma daha önce yazdığı bir yazıdaki cümle gelince anladım ;
“İnsanın hayatta,akrabalarından bile daha yakın olduğu, kendi elleriyle seçtiği insanlar vardır. İşte bu insanlar,size o kadar yakındırlar ki artık onlar sizin akrabanız olurlar.”
Hımm, demek bu yüzen, annem Serap teyzeye “kendi ellerimle seçtiğim kardeşim” diyordu...
O günden aklımda kalan “bak bu kar” ve içinde bolca güneş geçtiği için sadece “güneş”i hatırlayabildiğim cümleler.
Bu günlerde bu “güneş” kelimesini yine pek bir sık duyar oldum.
Bizimkiler sürekli “hava güneşli,sıcak,yaz geldi..vs” deyip duruyor.
Anladığım kadarıyla havayı ısıtan bu güneş, insanların ruhlarını da ısıtıp yüzlerine bir gülümseme oturtuyor. dıaşrı çıktığımızda herkes cıvıl cıvıl. Ben bile artık arabamda uyumayıp etrafı seyrediyorum.
Ama ne yalan söyleyeyim,şu güneş lafını duyduğumdan beri yaşadıklarım pek hoşuma gitti. Neyse benim doğa maceralarıma geçmeden Cuma gününe döneyim...
Cuma günü gündüz ayrı,gece ayrı heyecanlıydı annem. Sabah sabah hastaneye gidip ikli test yaptırdı. Önemli bir testmiş o yüzden heyecanlıydı. Ben de kardeşimi görecektim ama yolda uyuyakaldığım için göremedim.
Hem zaten pek de görülecek birşey yokmuş, ben her ultrasonda kıpır kıpır, kımıl kımılken, kardeşim, annemin tüm öksürmelerine,dikilip dikilip tekrar yatmasına rağmen sadece elini “gidin başımdan” der gibi hareket ettirip kaldığı yerden devam etmiş uykusuna. Heh heh heh, tembel birşey geliyor galiba. Sonuçlar için önümüzdeki Cuma bir daha gidecekmişiz hastaneye. Olley bayılıyorum beni dünyaya getiren doktora gitmeye. Her seferinde beni kucağına aldığında masasındaki bir sürü şeyi inceleme şansım oluyor :)
Cuma gecesine gelince...Ben anneannemde kaldım çünkü Cumartesi günü annemin, kardeşi mi ne, evleniyordu?!? E,ama annem tek çocuk değil miydi diye düşünürken, birden aklıma daha önce yazdığı bir yazıdaki cümle gelince anladım ;
“İnsanın hayatta,akrabalarından bile daha yakın olduğu, kendi elleriyle seçtiği insanlar vardır. İşte bu insanlar,size o kadar yakındırlar ki artık onlar sizin akrabanız olurlar.”
Hımm, demek bu yüzen, annem Serap teyzeye “kendi ellerimle seçtiğim kardeşim” diyordu...
Annem tombik yanak olunca benzerlik bozuldu :)
Hem zaten üniversite yıllarında kantindeki amcalar onları hep ikiz zannederlermiş :)
Sınav öncesi günlerde sabaha karşı çalışmaya başlamaları, Ortaköy yolunda yağmur yağarken şemsiyeyle “yağmur dansı yaparak yürümeleri”, sınavlarda kopya çekme maceraları, gecenin bir vakti mide fesadı geçirtecek yiyecekleri yemeleri, 12 deve karşılığında bile birbirlerini takas etmedikleri, "yavaş yavaş hasan şaş" lafından gına gelen Mısır tatilleri, cuma karar verip pazartesi Tunus’a gidişleri,ve ramazan sonu olduğu için boş sokaklarda iki başlarına şehri keşfedişleri, sabahlara kadar yaptıkları uzun sohbetler,dertleşmeler,gelecek hayalleri... tüm bunlardan bahsederken sanki o yıllara dönüp duygulandı annem. Ama sonra gözleri parladı ve “ne güzel artık ailecek yapacağız” tüm bunları dedi.
Ömür boyu mutluluklar...
Pazar gününe gelince, hepberaber caddebostan sahile gittik. Annemin,kene endişelerine rağmen, ben ilk defa doğayla tanıştım. Zaten bu anı bekliyormuşum. Daha beni yere koyduklarından 3-5 dakika sonra döndüm :) Evet, evet kendi kendime 180 derece döndüm. İnanmıyorsanız bakın,annem ikici turumda kare kare belgeledidönüşümü .
bakın şimdi hoppp paaaa laaaaa
Sonra yerde sıkılıp ağaçlara tırmanmak istedim ama sadece dallar ile idare ettim. Birkaç aya kalmaz çıkarım ben bu ağaçlara :)
Aaaaaaa....tarzann geliyorrr...
Güneş lafını yine çok sık duydum ve her duyduğumda kafama 2 numara büyük gelen şu şapkayı taktılar tepeme.
Yaa bırakın çıkarayım bu şapka bana büyükkk...
Bütün gün yeşillik,temiz hava, güneş derken gece uyku rekoru kırdım.Gece 21:30 da mama yemiş olmama rağmen 23:00'de uyuyup,sabah 04:30’a kadar “gık” bile demeden, annemi hayretlere düşürerek hiç uyanmadan uyudum :)
Pazartesi bir de baktım ne göreyim? Babam!
Allah allah acaba hasta mı normalde bu saatte evde olmazdı diye düşünürken öğrendim ki bugün "19 Mayıs Atatürk’ü anma, gençlik ve spor bayramı" yani: Atatürk'ün “Türk Milleti için bağımlı yaşamaktansa ölmek daha iyidir’ diyerek Samsun’a çıkarak, bağımsızlık ve özgürlük mücadelemizi başlattığı” günmüş. Böyle günleri küçük de olsam açıklıyor bana annem; ağaç yaşken eğilirmiş...
İşte bu yüzden, bu önemli gün tüm yurtta kutlanabilsin diye tatilmiş.
Hal böyle olunca, bizimkiler durumdan istifade edip, madem açık hava iyi geliyor bizim oğlana diyerekten Polonezköy’e götürdüler beni. Gerçi ben mamamı yiyip, altım değişip,temizlenip,giyinip çantam hazırlanıp çıkana kadar saat 14:00 oldu ama yine de Leonardo’da brunch 17:00’ye kadar sürdüğü için sorun olmadı.Bizimkilerde bu Leonardo’dan memnun kadılar ki yine gelelim dediler. (http://www.leonardo.com.tr/)
Ben bu Polonezköy’ü de çok sevdim. Çünkü burda bir sürü “ilk”imi yaşadım.
İlk defa, kavun,karpuz,şeftali tattım.
Kavunu da sevdim,sıradaki meyve gelsin...
İlk defa mama sandalyesine oturup bizimkilerle karşılıklı masada oturdum.
Ohh bee sonunda beni de masaya dahil ettiler!
İlk defa sırtımdan gıdıklanıp sesli kahkahalar attım.
Yapma babaaa...heheheh
İlk defa doğa fotoğrafı çektim. Evet evet, biraz deneysel oldu ama bu resmi ben çektim :)
Şşşttt baba, baksana ya resmini çekiyorum şurda, insan bir poz verir
Kısaca dolu dolu bir haftasonu geçirdim, gerçi niye beni düğüne götürmediler diye biraz bozuldum ama diğer günlerde kendilerini affettirmeyi bildiler :)
Neyse onu, bunu bilmem.. şşşttt anne! ...baba! ben alıştım doğa aktivitelerine her haftasonu beklerim ona göre...
0 yorum var.Sen de yazmak istersen burayı tıkla...:
Yorum Gönder