Apartman ve site yaşamı sanırım yukarda duydyğumuz "huuu komşuuu"cümlesinin büyük şehirlerde ölmesine sebep oldu.
Oysa apartmanımıza taşınmamızı takip eden aylar içerisinde “ev alma komşu al” atasözümüzün ne kadar da anlamlı olduğunu üst kat komşularımız sayesinde hatırlamış bulunmuştum. Sabahın köründe bangır bangır müzik dinleyen, evde takunya benzeri terliklerle gezen ve olmadık saatlerde halı olmayan evlerini “gacurt gucurt” sesleri eşliğinde elektirkli süpürgeye süpüren bu insanımsı varlıklar, çok geçmeden ne kadar nezaket özürlü olduklarını da ekte yaşanan şu hadiseler sonrasında bizzat bizlere kanıtlamışlardır.
Hadise 1: Başak, yoğun kanama sonrası, bebeğinin hayata devam edebilmesi için dualar ederek, aldığı hormon haplarının da etkisiyle sersem bir şekilde yatmaktadır. Ama nedense kafasının içinde “bessa me moucho” şarkısı çalıp durmaktadır. Bu işte bir gariplik yok mudur? Elbette vardır. Şarkı sabahın 8 küsüründe kafasından değil üst kattan gelmektedir. “Ya sabır, ha bitti ha bitecek” derken, şarkılar ispanyolcadan,fransızcaya ve yunan şarkılarına dönüşmektedir. Kısa bir süre daha sabreden Başak, bir hışımla üst kata çıkıp zili çaldığında karşısında küstah, küstah olduğu kadar sevimsiz bir gençle karşılaşır(genç dediysem 27 ve üstü öyle 18 filan zannetmeyin). “Rahatsız olduğunu, olmasa bile yüksek sesle müzik dinlemenin bir zamanı olduğunu düzgün bir dille ifade edip, sesin kızılmasını rica ettiğinde aldığı cevap Başak’ın içinde “ah elimde bir balta olsaydı da şu adamın kafasına indirseydim” hissi yaratır. Cevap nokasına virgülüne dokunulmadan aynen şöyledir. “Sabah kaçta müzk dinleyeceğime sen mi karar vereceksin, hem dinlediğim şarkılar çok güzel...” Aklındaki balta hayaliyle”kibar bir şekilde özür dileyip sesi kısmanızı beklerdim, bu yaptığınız kabalık” diyerek, aklındaki diğer cümleleri içinde tutan Başak, “asıl siz terbiyesizsiniz bu saatte gelip kapıma dayanıyorsunuz” cevabıyla bir hışım eve dönüp balta aramaya başlar, ancak yazık ki evde hiç balta yoktur...
Hadise 2: Bu müzik sesini uygunsuz saatlerde açma olayı aylarca devam etti. Hatta bir gün Efe Deniz’in uykusundan uyanmasına bile sesbep oldu. Apartman girişinde bahsi geçen gencin babasıyla karşılaşan eşim yukardan gelen yüksek sesli müziğin bebeği rahatsız ettiğini söylediğinde ne cevap alsa beğenirsiniz “biz 2 ay sonra taşınıyoruz zaten...” Nasıl yani, siz iki ay sonra taşınıyorsunuz diye biz 2 ay daha bunu çekelim mi? Herhalde adamın yaşı itibariyle eşim, kibar davrandı yoksa ikinci bir baltalı saldırıya açık bir cümle...
Neyse ki, bu baş belası denebilecek aile tam çapraz karşımıza taşındı da bir süredir rahatız. Ama esas güzel olan bu gürültücü aileden muzdarip, bizim üstümüzün üstünde oturan Yasemin ve Atilla ile görüşmeye başlamamız oldu. Yasemin ve Atilla ile sık sık apartman giriş çıkışında, asansörde karşılaşıyor, hep görüşmek istiyor ama bir türlü fırsat bulamıyorduk. Yasemin benden tam 1 ay önce doğum yapmış ve Uras isminde dünya tatlısı bir oğlu olmuştu. Efe Deniz’in yaşıtı bir arkadaşı olacağı düşüncesi çok heyecanlıydı. Akşam üstü yukarı çıktık. Kapı açıldığında Efe Deniz de, Uras da babalarının kucaklarındaydılar ve uzun uzun birbirleriyle bakıştılar. Daha sonra kaynaşmaları için yere yan yana bıraktık ufaklıkları. 1 ay gerçekten de ne kadar değiştiriyor bebekleri. Yüzü tanımaya çalışan Uras her inceleme girişiminde bulunduğunda bizimki ağladı, biz güldük. Uras son sürat emekleyen, fena halde sıralayan maaşallah kıpır kıpır bir bebek. Bilirsiniz ben de hep Efe denzi’in hareketliliğinden bahsederim ama Efe Deniz, Uras’ın seriliği karşısında dondu kaldı diyebilirim. Beraber oynamaları için ortaya koyduğumuz oyuncakları, Uras eline alıp emekleyerek başka yerlere götürünce ve bizimki de emekleyip ulaşamayınca yine bastı yaygarayı. Yine de zaman zaman yan yana oturmaları, pencere storunun ipine iki uçtan saldırmaları, şaşkın şaşkın ve kaçamak bakışlar atmaları, o saflıkları çok güzel ve görümeye değerdi. Biz büyükler de bu hengamenin içinde sohbet edip birbirimizi daha yakından tanıma fırsatı bulduk ve çok keyifli bir akşamüstü geçirdik. Öyle ki tekrarı bu pazara :)
Bu arada Uras’ın da bir blogu var burdan sizlerle tanıştırmak isterim kendisini:
http://www.urasingunlugu.blogspot.com/
Pazar akşamı ise bir burukluk vardı içimde. Cuma günkü kontrolüm sonrası serviksin ,rahim kanalının 31.8 mm olması sebebiyle Sibel hanım, kesinlikle bir gün dahi çalışamayacağımı üzülerek bildirdi. En azında 1,5 ay sosyalleşebileceğimi düşünüyordum oysa ki. Pazartesi şirkete gittim. Tabii komik bir durumdu. Herkes “aaa aynı bıraktığımız gibisin” dediler. Hatta Nehir’den hiç haberleri olmamış bazı arkadaşlar , “nasıl yani, kaç ay geçti hala doğmadı mı?” diye hayrete düşerlerken, bazı arkadaşların gözlerinde “vah vah, bak doğum sonrası nasıl göbek kalmış” ifadesini açıkça gördüm :)
Gerekli açıklamalar, yasal prosedürler ve hasret gidermenin ardından şirketten ayrıldım.Bugün itibariyle Efe Deniz’in doğumu için almış olduğum 6 aylık ücretsiz iznim bitip sigortam başlarken 32. Haftaya kadar raporlu bir şekilde yatmaya devam edip, 32. Hafta itibariyle ise doğum iznine ayrılıyorum.
Herkes az kaldı diyip duruyor. Ama koskoca 14 hafta var daha önümde. Hele bir de yatarak geçince bu süre 14 hafta 14 ay gibi geliyor insana. Olsun hele bir o 14’ün 10 hastasını geçirelim de, ben razıyım böyle yatmaya.
Ne derler bilirsiniz “karpuz yata yata büyür”. Ben de çocuklarımı karpuz misali büyütüyorum desem yalan olmaz değil mi...
Oysa apartmanımıza taşınmamızı takip eden aylar içerisinde “ev alma komşu al” atasözümüzün ne kadar da anlamlı olduğunu üst kat komşularımız sayesinde hatırlamış bulunmuştum. Sabahın köründe bangır bangır müzik dinleyen, evde takunya benzeri terliklerle gezen ve olmadık saatlerde halı olmayan evlerini “gacurt gucurt” sesleri eşliğinde elektirkli süpürgeye süpüren bu insanımsı varlıklar, çok geçmeden ne kadar nezaket özürlü olduklarını da ekte yaşanan şu hadiseler sonrasında bizzat bizlere kanıtlamışlardır.
Hadise 1: Başak, yoğun kanama sonrası, bebeğinin hayata devam edebilmesi için dualar ederek, aldığı hormon haplarının da etkisiyle sersem bir şekilde yatmaktadır. Ama nedense kafasının içinde “bessa me moucho” şarkısı çalıp durmaktadır. Bu işte bir gariplik yok mudur? Elbette vardır. Şarkı sabahın 8 küsüründe kafasından değil üst kattan gelmektedir. “Ya sabır, ha bitti ha bitecek” derken, şarkılar ispanyolcadan,fransızcaya ve yunan şarkılarına dönüşmektedir. Kısa bir süre daha sabreden Başak, bir hışımla üst kata çıkıp zili çaldığında karşısında küstah, küstah olduğu kadar sevimsiz bir gençle karşılaşır(genç dediysem 27 ve üstü öyle 18 filan zannetmeyin). “Rahatsız olduğunu, olmasa bile yüksek sesle müzik dinlemenin bir zamanı olduğunu düzgün bir dille ifade edip, sesin kızılmasını rica ettiğinde aldığı cevap Başak’ın içinde “ah elimde bir balta olsaydı da şu adamın kafasına indirseydim” hissi yaratır. Cevap nokasına virgülüne dokunulmadan aynen şöyledir. “Sabah kaçta müzk dinleyeceğime sen mi karar vereceksin, hem dinlediğim şarkılar çok güzel...” Aklındaki balta hayaliyle”kibar bir şekilde özür dileyip sesi kısmanızı beklerdim, bu yaptığınız kabalık” diyerek, aklındaki diğer cümleleri içinde tutan Başak, “asıl siz terbiyesizsiniz bu saatte gelip kapıma dayanıyorsunuz” cevabıyla bir hışım eve dönüp balta aramaya başlar, ancak yazık ki evde hiç balta yoktur...
Hadise 2: Bu müzik sesini uygunsuz saatlerde açma olayı aylarca devam etti. Hatta bir gün Efe Deniz’in uykusundan uyanmasına bile sesbep oldu. Apartman girişinde bahsi geçen gencin babasıyla karşılaşan eşim yukardan gelen yüksek sesli müziğin bebeği rahatsız ettiğini söylediğinde ne cevap alsa beğenirsiniz “biz 2 ay sonra taşınıyoruz zaten...” Nasıl yani, siz iki ay sonra taşınıyorsunuz diye biz 2 ay daha bunu çekelim mi? Herhalde adamın yaşı itibariyle eşim, kibar davrandı yoksa ikinci bir baltalı saldırıya açık bir cümle...
Neyse ki, bu baş belası denebilecek aile tam çapraz karşımıza taşındı da bir süredir rahatız. Ama esas güzel olan bu gürültücü aileden muzdarip, bizim üstümüzün üstünde oturan Yasemin ve Atilla ile görüşmeye başlamamız oldu. Yasemin ve Atilla ile sık sık apartman giriş çıkışında, asansörde karşılaşıyor, hep görüşmek istiyor ama bir türlü fırsat bulamıyorduk. Yasemin benden tam 1 ay önce doğum yapmış ve Uras isminde dünya tatlısı bir oğlu olmuştu. Efe Deniz’in yaşıtı bir arkadaşı olacağı düşüncesi çok heyecanlıydı. Akşam üstü yukarı çıktık. Kapı açıldığında Efe Deniz de, Uras da babalarının kucaklarındaydılar ve uzun uzun birbirleriyle bakıştılar. Daha sonra kaynaşmaları için yere yan yana bıraktık ufaklıkları. 1 ay gerçekten de ne kadar değiştiriyor bebekleri. Yüzü tanımaya çalışan Uras her inceleme girişiminde bulunduğunda bizimki ağladı, biz güldük. Uras son sürat emekleyen, fena halde sıralayan maaşallah kıpır kıpır bir bebek. Bilirsiniz ben de hep Efe denzi’in hareketliliğinden bahsederim ama Efe Deniz, Uras’ın seriliği karşısında dondu kaldı diyebilirim. Beraber oynamaları için ortaya koyduğumuz oyuncakları, Uras eline alıp emekleyerek başka yerlere götürünce ve bizimki de emekleyip ulaşamayınca yine bastı yaygarayı. Yine de zaman zaman yan yana oturmaları, pencere storunun ipine iki uçtan saldırmaları, şaşkın şaşkın ve kaçamak bakışlar atmaları, o saflıkları çok güzel ve görümeye değerdi. Biz büyükler de bu hengamenin içinde sohbet edip birbirimizi daha yakından tanıma fırsatı bulduk ve çok keyifli bir akşamüstü geçirdik. Öyle ki tekrarı bu pazara :)
Bu arada Uras’ın da bir blogu var burdan sizlerle tanıştırmak isterim kendisini:
http://www.urasingunlugu.blogspot.com/
Pazar akşamı ise bir burukluk vardı içimde. Cuma günkü kontrolüm sonrası serviksin ,rahim kanalının 31.8 mm olması sebebiyle Sibel hanım, kesinlikle bir gün dahi çalışamayacağımı üzülerek bildirdi. En azında 1,5 ay sosyalleşebileceğimi düşünüyordum oysa ki. Pazartesi şirkete gittim. Tabii komik bir durumdu. Herkes “aaa aynı bıraktığımız gibisin” dediler. Hatta Nehir’den hiç haberleri olmamış bazı arkadaşlar , “nasıl yani, kaç ay geçti hala doğmadı mı?” diye hayrete düşerlerken, bazı arkadaşların gözlerinde “vah vah, bak doğum sonrası nasıl göbek kalmış” ifadesini açıkça gördüm :)
Gerekli açıklamalar, yasal prosedürler ve hasret gidermenin ardından şirketten ayrıldım.Bugün itibariyle Efe Deniz’in doğumu için almış olduğum 6 aylık ücretsiz iznim bitip sigortam başlarken 32. Haftaya kadar raporlu bir şekilde yatmaya devam edip, 32. Hafta itibariyle ise doğum iznine ayrılıyorum.
Herkes az kaldı diyip duruyor. Ama koskoca 14 hafta var daha önümde. Hele bir de yatarak geçince bu süre 14 hafta 14 ay gibi geliyor insana. Olsun hele bir o 14’ün 10 hastasını geçirelim de, ben razıyım böyle yatmaya.
Ne derler bilirsiniz “karpuz yata yata büyür”. Ben de çocuklarımı karpuz misali büyütüyorum desem yalan olmaz değil mi...
8 yorum var.Sen de yazmak istersen burayı tıkla...:
çok özletiyorsun kendini ve efe denizi.Pardon nehiride :)
kötü komşu insanı iyi komş sahibi yapmış anlaşılan sizin adınıza çok sevindim komşuluk gibisi yok
Merhaba Başakcım,
Mailini aldım çok teşekkürler... ben de pazar akşamı hemen blogunu ziyaret ettim çok keyifli bir blog :) bundan sonra blogunu takip edeceğim ! zaten sizleri ve Efe Deniz'i de çok sevdik biz. Bundan sonra sık sık görüşmek dileğiyle...pazar günü görüşürüz !!!
çok doğru başakcım... bizim üst katımızda da geceleri bangır bangır ibo show'lar vb programlar izleyip neredeyse halay çeken,alp den birkaç ay küçük bebeği olması nedeniyle halısız ortamda bebek beşiği sallayan ve ne yazık ki apartmanın yarısına sahip olan komşularımız var.. am görgü sonradan kazanılmıyor sanırım..
damla
Bu aralar daha uzun süreli yattığımdan bilgisayar başına pek oturmadığım ve biraz kendimizi özlettiğimiz doğru. İnşallah önümüzdeki haftalarda daha sık yazacağım İlknur'cum.
************************
:) eh duygularımız karşılıklı demek ki Yasemincim. inşallah bizim bıcırlar zamanla beraber oynamaya alışırlar da biz de daha rahat sohbet ederiz. pazar görüşmek üzere...
*************************
Görgü konusunda kesinlikle sana katılıyorum Damla'cım. En iyisi böyleleriyle hiç muhattap olmayıp sinirleri bozmamaya çalışmak.
ya çalışma tabi. kendini nehiri düşün..iş arkadaşlarının tepkisini tahmin edebiliyorum :))canım dikkat et kendine ben de az kaldı diycem kızmazsan :) öpüyorum seni, efe denizi, nehiri...
:) çalışmaya çalışmaya paslanacağım valla bu gidişle.evden çalışmayla ilgili birşeyler aradım ama bulamadım :(
ben de seni ve Damla prensesi öpüyorum
ne zamandır yazamadım.efedeniz herzamanki gibi süper...nehir kızımız da iyi sanırım.Can ca sen bapus bapus(karpuz) otur büyüt bakalım :)
Uras'da dünya tatlısı bir beymiş.
Efe denizle ne güzel görünüyorlar Allah bozmasın bu mutlulukları..
Yorum Gönder