16/1/2008
Kolik mevzusu derin mevzu imiş. Bir başka yazının içine sıkıştırılmayacak kadar derin imiş ki pek çok bahsedilecek nokta içimde kalmış, yazamadığım her cümle gece yattığımda aklımın içinde dönüp duruyor.
Dayanamadım, bir daha kolikten detaylıca bahsetmek, “kolik” ile ilgili hissettiklerimi, yaşadıklarımı anlatmak istedim...
Bu kolik var ya bu kolik, illet bir şey. Minnacık bebeğiniz, kollarınızın arasında feryat figan ağlarken, bu ağlamaların gerçek ağlamalar olmadığını ve hatta bebeğinizi kesinlikle yıpratmadığını bilseniz bile içiniz parçalanıyor. Ve her defasında, daha doğrusu her kriz sonrası benim aklımdan Sezen Aksu’nun o unutulmaz parçasının sözleri geçiyor;
“Sen ağlama, dayanamam.
Ağlama göz bebeğim sana kıyamam...”
Ben hep, bu tür şarkıların sevgiliye yönelik dinlendiğini sanırdım ama bebeğimiz doğduğundan beri aşkın bambaşka bir boyutunu keşfettim.
Hatta bunun en iyi örneğini de doğum sonrası kontrolü için gittiğim doktorumun “Eee ne kadarlık oldu Efe Deniz?” sorusuna cevap verirken fark ettim.
Cevabım aynen şöyle idi: Bir ay 8 günlük. Utanmasam kaç saatlik olduğunu da söyleyebiliridim.
Genelde insan çok aşık olduğu kişi ile ne kadardır beraber olduğunu soranlara bu şekilde cevap verir. Çünkü her geçen gün ayrı bir güzel, ayrı bir anlamlıdır. İşte Efe Deniz ile birlikte ben aşkın bambaşka bir boyutunu buldum. Değil günler, paylaştığımız her anda bile farklı bir yönünü, farklı bir kıvrımını, farklı bir mimiğini keşfediyorum oğlumun. Ve hatta kolik krizleri esnasında bile.
Neyse kolikten nerelere vardım, dönelim kolik mevzusuna.
Bu kolik öyle illet bir şey ki sadece oğlumuza değil bize de hayatı zindan ediyor.
Onu sakinleştirmenin binbir türlü yolunu ararken, değil saatleri,dünyayı ve hatta kendimizi bile unutuyoruz.
Eğer nasıl birşey olduğunu anlamak isterseniz, bebek ağlaması(hatta çığlığı) sesi kaydedilmiş bir cd’yi en yüksek volümde açın .Hatta mümkünse kulaklıkla kesintisiz bir şekilde 2-3 saat dinleyin. Cd’yi dinlerken elinizde 4-5 kilo ağırlığında detarjan ya da yumuşatıcı olsun ve bu ağır kütleyi sürekli bir elinizden diğerine geçirin ,bir yandan da sürekli evin içinde gerek konuşarak, gerek şarkı söyleyerek dönüp durun.
Cd’yi 15-20 dakikalık süreler için kapatın ve bu sürlerede koltuğunuza eğilip kalkın (bez değiştirme, giydirme-soydurma) ve sonra kaldığınız yerden devam edin...
Tabii bunun yanı sıra bir önceki geceden kalma uykusuzluk, yorgunluk ve bel ağrısı olduğunu da unutmayın.
İşte kısmen kolik böyle bir şey... eksiği var, fazlası yok...
Dayanamadım, bir daha kolikten detaylıca bahsetmek, “kolik” ile ilgili hissettiklerimi, yaşadıklarımı anlatmak istedim...
Bu kolik var ya bu kolik, illet bir şey. Minnacık bebeğiniz, kollarınızın arasında feryat figan ağlarken, bu ağlamaların gerçek ağlamalar olmadığını ve hatta bebeğinizi kesinlikle yıpratmadığını bilseniz bile içiniz parçalanıyor. Ve her defasında, daha doğrusu her kriz sonrası benim aklımdan Sezen Aksu’nun o unutulmaz parçasının sözleri geçiyor;
“Sen ağlama, dayanamam.
Ağlama göz bebeğim sana kıyamam...”
Ben hep, bu tür şarkıların sevgiliye yönelik dinlendiğini sanırdım ama bebeğimiz doğduğundan beri aşkın bambaşka bir boyutunu keşfettim.
Hatta bunun en iyi örneğini de doğum sonrası kontrolü için gittiğim doktorumun “Eee ne kadarlık oldu Efe Deniz?” sorusuna cevap verirken fark ettim.
Cevabım aynen şöyle idi: Bir ay 8 günlük. Utanmasam kaç saatlik olduğunu da söyleyebiliridim.
Genelde insan çok aşık olduğu kişi ile ne kadardır beraber olduğunu soranlara bu şekilde cevap verir. Çünkü her geçen gün ayrı bir güzel, ayrı bir anlamlıdır. İşte Efe Deniz ile birlikte ben aşkın bambaşka bir boyutunu buldum. Değil günler, paylaştığımız her anda bile farklı bir yönünü, farklı bir kıvrımını, farklı bir mimiğini keşfediyorum oğlumun. Ve hatta kolik krizleri esnasında bile.
Neyse kolikten nerelere vardım, dönelim kolik mevzusuna.
Bu kolik öyle illet bir şey ki sadece oğlumuza değil bize de hayatı zindan ediyor.
Onu sakinleştirmenin binbir türlü yolunu ararken, değil saatleri,dünyayı ve hatta kendimizi bile unutuyoruz.
Eğer nasıl birşey olduğunu anlamak isterseniz, bebek ağlaması(hatta çığlığı) sesi kaydedilmiş bir cd’yi en yüksek volümde açın .Hatta mümkünse kulaklıkla kesintisiz bir şekilde 2-3 saat dinleyin. Cd’yi dinlerken elinizde 4-5 kilo ağırlığında detarjan ya da yumuşatıcı olsun ve bu ağır kütleyi sürekli bir elinizden diğerine geçirin ,bir yandan da sürekli evin içinde gerek konuşarak, gerek şarkı söyleyerek dönüp durun.
Cd’yi 15-20 dakikalık süreler için kapatın ve bu sürlerede koltuğunuza eğilip kalkın (bez değiştirme, giydirme-soydurma) ve sonra kaldığınız yerden devam edin...
Tabii bunun yanı sıra bir önceki geceden kalma uykusuzluk, yorgunluk ve bel ağrısı olduğunu da unutmayın.
İşte kısmen kolik böyle bir şey... eksiği var, fazlası yok...
Ingaaaaaaaa, ağlıyorum ama neden ağladığımı bile unuttum, olsun INGAAA
Biz çözüm olarak gittik bir kolik cd’si aldık. Evet,kolik cd’si, diğer adıyla “Buziki Orhan’ın” eserleri işe yarıyor. Hatta genellikle çok işe yarıyor,hayat kurtarıyor. Diyebilirim ki bu ağlama krizleri geldiğinde %70, kolik cd’si sayesinde rahatlayabiliyor oğlumuz.
Ama oğlanı koltuğa oturtup cd’yi dinletemediğimizden, bir yandan kucağımızda hafif hafif sallaren, bir yandan kapanmaya başlayan gözlerine bakıp “tanrım, ne olur rahatlasın” diye dualar ediyoruz.
Tam rahatladı gözleri kapandı derken ise bizimki yine yaygarayı basabiliyor.
Kolik cd’sinin işe yaramadığı geriye kalan %30 luk durumlarda ise,55 santimlik bir minik adamın, koca insanları ne maymun hale soktuğuna şahit oluyorsunuz;
Anneanne’nin “gırrr gırrrr, fiuv fiuv” diye bağırarak, kolik cdsindeki sesleri taklit etmesine.
Babanın gecenin 11 küsüründe apartmanın arka bahçesinde pusetindeki oğlan ile dolap beygiri gibi dönüp durmasına.
Annenin kucağında hoplata hoplata evin içinde bilmem kaçıncı turunu atarken rep şarkılarına taş çıkaran uydurma sözler ile sakinleştirme çabalarına.
Anne-babalar, bu kolik illeti yüzünden çocuktan soğuyabilir, negatif duygular beslemeye başlayabilir ve hatta yorgunluğun birikimi sonrasında bebeğe yönelik sert davranışlar gösterebilirlermiş.
Neyse ki pozitif bir insanım da, tüm bunlara katlandıktan sonra koliğin, bendeki yan etkisi sinir bozulmasından dolayı gülme krizi ve söylenenleri anlamama ya da algıda düşüklük (kibarca yazayım dedim ama alenen salaklaşma) olarak sonuçlanıyor.
Diyorlar ki, bebek kendi kendine dönebilmeye başladığından 3üncü aydan itibaren rahatlarmış. Bazıları ise gözümü korkutup, kolik durumunun 6 aya ya da 1 yıla kadar sürdüğü olabilir diyor.
Valla 3 aya şunun şurasında 1,5 ay kaldı, tahammül edilebilir. Ama 6 aya kadar sürecek olursa ,işte o zaman bunun sonucu kısaca şöyle özetlenebilir:
“Efe Deniz kolik, annesi ve babası da oldu alkolik”
Biz çözüm olarak gittik bir kolik cd’si aldık. Evet,kolik cd’si, diğer adıyla “Buziki Orhan’ın” eserleri işe yarıyor. Hatta genellikle çok işe yarıyor,hayat kurtarıyor. Diyebilirim ki bu ağlama krizleri geldiğinde %70, kolik cd’si sayesinde rahatlayabiliyor oğlumuz.
Ama oğlanı koltuğa oturtup cd’yi dinletemediğimizden, bir yandan kucağımızda hafif hafif sallaren, bir yandan kapanmaya başlayan gözlerine bakıp “tanrım, ne olur rahatlasın” diye dualar ediyoruz.
Tam rahatladı gözleri kapandı derken ise bizimki yine yaygarayı basabiliyor.
Kolik cd’sinin işe yaramadığı geriye kalan %30 luk durumlarda ise,55 santimlik bir minik adamın, koca insanları ne maymun hale soktuğuna şahit oluyorsunuz;
Anneanne’nin “gırrr gırrrr, fiuv fiuv” diye bağırarak, kolik cdsindeki sesleri taklit etmesine.
Babanın gecenin 11 küsüründe apartmanın arka bahçesinde pusetindeki oğlan ile dolap beygiri gibi dönüp durmasına.
Annenin kucağında hoplata hoplata evin içinde bilmem kaçıncı turunu atarken rep şarkılarına taş çıkaran uydurma sözler ile sakinleştirme çabalarına.
Anne-babalar, bu kolik illeti yüzünden çocuktan soğuyabilir, negatif duygular beslemeye başlayabilir ve hatta yorgunluğun birikimi sonrasında bebeğe yönelik sert davranışlar gösterebilirlermiş.
Neyse ki pozitif bir insanım da, tüm bunlara katlandıktan sonra koliğin, bendeki yan etkisi sinir bozulmasından dolayı gülme krizi ve söylenenleri anlamama ya da algıda düşüklük (kibarca yazayım dedim ama alenen salaklaşma) olarak sonuçlanıyor.
Diyorlar ki, bebek kendi kendine dönebilmeye başladığından 3üncü aydan itibaren rahatlarmış. Bazıları ise gözümü korkutup, kolik durumunun 6 aya ya da 1 yıla kadar sürdüğü olabilir diyor.
Valla 3 aya şunun şurasında 1,5 ay kaldı, tahammül edilebilir. Ama 6 aya kadar sürecek olursa ,işte o zaman bunun sonucu kısaca şöyle özetlenebilir:
“Efe Deniz kolik, annesi ve babası da oldu alkolik”
0 yorum var.Sen de yazmak istersen burayı tıkla...:
Yorum Gönder