Sevgili çocuklarım,
Bu yazıyı yaşınız ilerlediğinde zaman zaman açıp okuyun. Bu yazımda size annece nasihat verme hakkımı kullanıyorum :)
Yaklaşık 13 gündür dedeniz yoğun bakımda. İkinizde yokluğunu hissediyorsunuz ama sen Nehir, yaşın itibariyle daha rahat geçiriyorsun bu günleri (şu an 4 yaşındasın ve sen durumun tam da farkında değilsin). Zaman zaman "ne zaman gelecek dedem, gelsin artık bana oyuncak alsın" diye sormak dışında kendi dünyandasın. Efe Deniz sen çok hassassın. Dedeni hastaneye kaldırmamızı takip eden 3 gün boyunca okuldaki her ilk bir saatini sayfalarca resim yaparak geçirmişsin (ki senin gibi hareketli bir çocuğun tarzı değil,öğretmenin bile şaşırmış). Bu resimleri eve getirip hepsini birbirine yapıştırdın ve hastaneden çıktığında dedene hediye edeceğini söyledin. Yine her akşam en az bir kere dedenin durumunu soruyorsun, onu çok özlediğini ve onun için çok üzüldüğünü söylüyorsun. Sen böyle söylediğin zamanlarda benim hüngür hüngür ağlayasım geliyor ama senin duygularını bu derece sakin, olgun ve dürüstçe söylemen karşısında toparlanıyorum. Duygularını açıkça söylemen öyle hoşuma gidiyor ki. Duygularını hiçbir zaman yakınlarından saklama oğlum. Her zaman ne hissettiğini açıkça söyle.
Dedenizin süreci uzamaya başlayınca içime bir korku yeleşti. Ya dedenizi kaybedersek bunu size nasıl açıklarım diye. Hemen bilirkişilerin yazılarını okumaya başladım. Pek çok iyi tavsiye edindim ama tatmin olmadım. Bu sebeple size bu satırları bugün olmasa da ileride "hayat" üzerine düşünmeniz için yazmaya karar verdim.
Montaigne "Dünyaya geldiğimiz gün bir yandan yaşamaya, bir yandan ölmeye başlarız." demiş. Hepimiz doğuyoruz ve ölüyoruz. Ölüm, hayatın bir geçeği ve bu gerçeği bilerek yaşamak gerekiyor. Ölüm, ölenden çok geride kalanları etkiliyor. Gideni özlüyor ama geri getiremiyoruz. Bu sebeple gideni unutmamak ama hayata da devam etmek gerekiyor.
Günün birinde ölüm hepimizin kapısını çalacak, önemli olan o ana kadar nasıl yaşadığınız. Eğer gerçekten "keşkeler" ile geçirmediyseniz hayatınızı, eğer kalp kırmadıysanız, eğer insanlara faydanız dokunduysa bedeniniz toprak altında dahi olsa hiç unutulmaz hep yaşarsınız.
Ölüm üzerine çok yazmayacağım bu sebeple. Ben size hayattan ve yaşamdan bahsedeceğim.
İnsan başına kötü birşeyler gelmediği zaman hayatı geldiği gibi yaşıyor. Sorgulama ihtiyacı hissetmiyor. Çaresiz kaldığı anlarda ise sorguluyor insan hayatı ve yaşamını.
Hayat planlanmıyor çocuklarım. Yarın, hatta bir dakika sonramız bile bir bilinmezlik. İşte bu yüzden her anı, hakkını vererek yaşamak gerekiyor. Büyürken hoşunuza gitmeyen pek çok şeye şahit olacaksınız. Şimdi bile zaman zaman "ama bu haksızlık" diyorsunuz bana (uyku saati sadece tatillerde esneyebilir ve bu haksızlık siz ilkokulu bitirene kadar devam edecek maalesef). Büyüdükçe daha da çok haksızlıkla karşılaşacaksınız. İnsanların her zaman iyi olmadıklarını öğreneceksiniz. (Şu andan itibaren nasihatlara başlıyorum) Karşınızdaki iyi olmasa bile siz iyiliğinizden taviz vermeyin ama haksızlık karşısında da sessiz kalmayın, doğrularınızı binlerce kişiyi karşınıza alacak olsanız dahi söylemekten çekinmeyin. Yanlız söyleyeceklerinizi söyleme biçiminizi iyi seçin, kalp kırmayın. Çalışkan, dürüst ve ahlaklı olun. Çalışkan olurken hayatı kaçırmayın. Sevdiklerinize her zaman zaman ayırın. Duygularınızı saklamayın; kızdığınızda kızdığınızı, sevdiğinizde sevdiğinizi söylemekten çekinmeyin. Üzüntülerinizi, hele ki göz yaşlarınızı saklamayın (Efe Deniz'cim erkekler ağlamaz lafına sakın itibar etme, ağlamak insani bir duygudur bunun kadını erkeği yoktur). Hayallerinizi ertelemeyin.Hayalleri ertelememek risk almayı gerektirebilir, risk almaktan korkmayın. Aldığınız riskin sonucunda başarısız olup dibe de vurabilirsiniz. Yıkılmayın, üzülün, ağlayın ama toparlanıp tekrardan başlayın. İş-güç-okul-ders buralardaki başarısızlıkların hiçbir önemi olmadığını aklınızdan çıkarmayın. Kırık not almanın, müdürle tartışmanın, işten çıkarılmanın hayatın sonu olmadığını bunların hayat içinde küçücük ayrıntılar olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Her başarısızlık yeni bir başarı için bir fırsat doğurur. Başarısız olduğunuzu düşündüğünüz anlarda tekrar tekrar denemekten vazgeçmeyin (Edisonun ampülü bulmak için 3 yıl uğraştığını unutmayın. İlk yıllarında ya da 2 yıl 11 ay sora olmuyor yapamıyorum deseydi şimdi kimse adını ampülün mucidi olarak bilmiyor olurdu). Çevreye,hayvanlara, insanlara duyarlı olun. Sosyal sorumluluk projerinde görev alın. Yardımsever olun. Maddi gücünüz iyi ise maddi olarak da destek verin. Paylaşımcı olun. Hiç kimse evini, arabasını parasını alıp da gitmiyor bu dünyadan. Çocuklarla, yaşlılarla, doğayla daha çok, bilgisayarla,televizyonla daha az vakit geçirin. Bir arkadaşım, "televizyon seyretmeyi bıraktım.Yaşanmış hayatları izlemek yerine, kendi filmimi yaşamayı seçtim" demişti. Kendi filminizi yaşayın. Yapmaktan hoşlandığınız şeylere zaman ayırın. Seviyorsanız bol bol kitap okuyun.Kitap okumak hem hayalgücünüzü hem iletişim becerinizi güçlendirir. Sevmiyorsanız,yeni ülkeler, yeni insanlar tanıyın. Farklı hayatları, farklı kültürleri keşfedin. Gülümsemenin barıştırıcı, iyileştirici, bulaşıcı etkisi olduğunu aklınızdan çıkarmayın ve hep güleryüzlü olun.
Sevdiğim bir başka laf ise "hayat sana limon veriyorsa limonata yap" tır. Aşk hayatınızda hep olsun, sevgilinize, çocuğunuza, fotoğraf çekmeye, müziğe ya da neyi seviyorsanız hep aşkla bağlanın, aşkla yaklaşın.
Ve zaman zaman sorun kendinize "yarın olmayacak olsam" bugün ne yapıyor olurdum?
Demek nasihat vermek böyle birşey insan kendini durduramıyor...(yaşlanıyor muyum ne???)
Özetlemek gerekirse;
Hayatımızın süresini bilemiyoruz tek bildiğimiz içinde bulunduğumuz an. Siz nasıl tasarlar nasıl yaşarsanız öyle oluyor hayat. Her anı, doya doya, içinizden geldiği gibi, sanki yarın yokmuşcasına yaşayın çocuklarım.
Ve hayat bitse bile sevginin yok olmadığını unutmayın!
glitter-graphics.com